(a) dönmek, geri gelmek, (b) anımsamak, hatırlamak.
It all comes back to me now: Şimdi herşeyi tekrar hatırlıyorum.
(a) anımsamak, hatırlamak, hatıra gelmek.
It's suddenly came back to me where I saw you last.

It all comes back to me now: Şimdi hepsini hatırlıyorum.
To come back to what I was saying: Ha, onu söylüyordum/(Şimdi) söylediklerime dönelim. (b)
k.d. eski haline gelmek, eski formunu bulmak, eski mevkiine/vaziyetine dönmek.
come back into favor: yeniden rağbet kazanmak, tutulmak, sevilmek. (c) geri dönmek, tekrar gelmek, avdet etmek.
Do you think long dresses will ever come back? (d)
come back at/with
argo terslemek, paylamak, ağzının payını vermek, ters/aksi cevap vermek.
After John's unkind remark about her clothes, Jean came back at him with an angry remark.
bambaşka bir adam olarak geri gelmek Fiil
birine lafı yapıştırmak Fiil
birine kaba bir şekilde cevap vermek Fiil
birine cevabı yapıştırmak Fiil
birine öfkeyle cevap vermek Fiil
birine ters cevap vermek Fiil
kalp para gibi sahibine geri gelmek Fiil
hülyadan vazgeçmek Fiil
kafası yerine gelmek Fiil
gerçekçi olmak, gerçek âleme dönmek, hayal kurmaktan vazgeçmek.
(eski rütbeye/mevkie/zenginliğe/şöhrete vb.) dönüş, avdet, rücu, eski formunu bulma.
The team made
a comeback in the second half of the match.
İsim
zekice/yerinde cevap.
Your comeback certainly made his remark foolish; I wish I could answer him as
quickly and as cleverly as you did!
İsim
şikâyet sebebi. İsim